19 Temmuz sabahı normal olarak iş yerime gittim. Benim için olağan bir gündü. Her zaman olduğu gibi hazır olan çayımı alıp yudumlamaya başladım. Bir yandan da çalıştığım bölümün başkanı olduğum için, bölümle ilgili işlerle ilgilenmeye başladım. Günlük rutin işlerimi takip ettim. Bilgisayarımda bölüme gelen yazıları kontrol etmek için “Bölüm Başkanı” yetkisiyle EBS (Elektronik Belge sistemi) sistemine giriş yapmak istedim. Normalde sistem beni hatırladığı için sisteme otomatik olarak giriyordu. Sistem girişi için her zamanki gibi normal işlemleri yaptım. Fakat sisteme giremiyordum. Öncelikle şifre ekranından yeniden giriş yapmam gerektiğini düşündüm. Birkaç kez denememe rağmen giriş yapamadım. Bunun üzerine şahsi kullanıcı hesabıma girmeye karar verdim. Uzun zamandır girmediğim için benden kullanıcı adı ve şifre istedi. Bilgileri yazıp giriş tuşuna bastım. Normal olarak girdi. Bana gelen yazıları açmaya başladım. Ekrandaki ilk gelen yazı en son bana gönderilen yani en yakın tarihte gelen yazıydı. Bu bir “AÇIĞA ALINMA” yazısıydı. Çok şaşırdım. Bir şeyler olacağını düşünüyordum ama bu kadar hızlı ve bu kadar pervasızca olacağını hiç düşünmemiştim. Gerekçe detaylı değildi. Orada yazan şey o dönemin önde ve bilinen deyimiyle “Paralel Devlet yapılanması” şeklindeydi.
Bu yazı ve haber ile yıkılmıştım. Yıllarca emek verdiğim, tırnaklarımla kazıyarak geldiğim noktada benden kaynaklanmayan nedenlerle açığa alınmıştım. Açığa alınma sözü bile hala o kadar ağır geliyor ki anlatamam. Bana çok ağır gelse de bir gerçekti. Koltuğumda oturup düşündüm. Evet, hayatımda yeni ve meşakkatli bir yolun başlangıcıydı. Çünkü malum girişim sonrası birçok devlet memuru, birçok insan hakkında olmayan suçlama ve nedenlerle tutuklamalar başlamıştı. Bu belli ki bir cadı avına dönüşecek ve zaman gösterecek ki bir taşla kuş sürüsü yok edilecekti.
Düşündüğüm tek şey ben yanlış yapmamıştım. Kendi düşünceme göre hatalarım vardı. Biliyor ve canı gönülden inanıyordum ki her zaman doğru yapmaya çalışan, kul hakkına girmeden kılı kırk yaran bir insan olmaya çalışmıştım. Olduğu kadar….
Vakit gelmişti. Yetkilerim elimden alınmış, memurluk hayatımın beklide son dakikalarıydı. Almam gereken bazı belge ve kitap, dosya gibi bazı şahsi eşyalarımı aldım. Yorgun adımlarla kapıya doğru yöneldim. Kapımı kilitledim ve hemen bitişiğimdeki bölüm sekreterine gidip odamın anahtarını uzattım. Sekreter hanım şaşkın bir şekilde garip garip baktı. Hayırdır hocam dedi. Ben de açığa alındığımı söyledim. Şaşırdı ve neden hocam dedi. Ben PARALEL DEVLET YAPILANMASI nedeniyleymiş dedim. Tabi ki buna inanmadı. O benim yaklaşık 8 yıl bitişiğimde çalışan hemen hemen iş hayatımda her yaptığım ve telefon görüşmelerim dahil her şeyi duyan ve bilen birisiydi. Bu konuda bana atılan suçlamaya inanmamıştı. Ama ne yazık ki başıma gelen açığa alınma işlemi gerçekti. Anahtarımı O’na uzattım ve belki odamı kontrol etmek için gelirler anahtar sende kalsın dedim. Vedalaşıp çıkışa doğru yöneldim. Bu arada bölümde çalıştığım arkadaşlar ile karşılaştım. Bir süre ayak üzeri sohbet ettik. Arkadaşların başıma gelen bu işlemden haberi yoktu ve bende bu meseleyi konuşmak ya da bu konuda yorum yapmak istemiyordum. Arkadaşlardan birisi (burada kim olduğunu ve görevinin ne olduğunu yazmayacağım) bir gün önce akşama doğru iki sivil şahsın Rektörlüğe gelerek direk rektör beyle görüştüklerini ve rektöre hemen açığa alın diyerek bir isim listesi verdiğini söyledi. Yorum olarak da muhtemelen MİT elemanları dedi. Benim açışa alındığımdan haberi yoktu. Benim gitmemgerkiyor dedim ve çıkışa doğru yöneldim. Uzun Hastane koridorunda bilgi işlemde çalışan ve aynı zamanda köylüm olan ismini söylemeyeceğim görevli ile karşılaştım. Olaydan haberi vardı çünkü benim sistemimi o kapatmıştı. Bakışlarını kaçırdı ve hayırlısı olsun dedi. Ben de öyle olsun dedim. Hastaneden çıktım. Bu sondan bir önceki çıkışımdı. Bu bana çok ağır gelmişti. Kafamda bir ağırlık vardı ve çok karmaşık düşüncelerim vardı. Ama korkunun ecele faydası yoktu. Bu benim için dönüşü olmayan bir yoldu ve ben o yola girmiştim.
Yıllarca emek verdiğim bölümümden ve hastanemden hiç de ummadığım şekilde ayrılıyordum. Üzgün hem de çok üzgündüm.
İçimdeki ses de Rabbim ne yelerse güzel eyler dedi. Amenna ve saddakna…