Cezaevinde satın alıp, günlük olarak yazdığım “Adaleti arayış defteri”. Defterin kapak ve ilk sayfası…..

Notlar cezevinde yazdığım notlardır. hiç dokunmadan yazıyorum:
GİRİŞ
hapishane garip bir yer ve garip bir düşünce. bir gün hapse düşeceksin deselerdi hele yattığım nedenle (FETÖ/PDY) asla inanmazdım. Hayatımın hiçbir döneminde hukuka, insan hakkına aykırı bir şey yapmamaya çalıştım. Yolum her zaman doğru olsun diye düşündüm. Yaptığım işte, çok çalışarak işimin hakkını vermeye çalıştım. Kendi alanında bulunduğum şehre ve ülkeme faydalı olmak için elimden geleni yaptım. Yeri geldi ailemi ikinci plana ittim, çocuklarımla ilgilenemedim, eşimle ilgilenmedim. Kendi doğrularımın peşinde koştum. Hiç kimsenin hakkına hukukuna girmemeye çalıştım. Netice itibarı ila örnek bir insan olmaya çalıştım. Aslında olduğum çevre, çalıştığım işyeri, mesleki uzmanlık alanında bunu büyük oranında başardığımı düşünüyorum. Bunun takdiri ve karşılığını vermek önce Rabbi’e aittir. Ne yaptıysam Rabbimin rızasını kazanmak için yaptım. O’nun rızası ve davası dışında bir amaç taşımadım. Benim için en büyük amaç da bu idi. Şahsi enaniyetimi, kulluk hatalarımı yan tarafa koyarsanız elimden geleni “Allah rızası için” yapmaya çalıştığımı düşünüyorum. Bu kendi vicdanın rahatlatmak adına benim için önemliydi. Elimden geleni ardıma koymadım. Yine de Allah rızasına kavuşmak için bir şey yaptığım diyemem.
Ailem; eşim hep yanımda oldu. En büyük desteği belki de işim için, mesleğimin gereği olan şeyler için, kendilerine az zaman ayırmama rağmen fedakarane bir şekilde, her açıdan bana destek olmasaydı. Ben eşime baktığımda başarılarımın arkasındaki kişi olarak görüyorum. Kariyerimi geliştirirken , hastane-hasta diye koştururken, mesleğim nedeniyle eve gece hafta sonu uğramazken, olmayan eşine sabreden, destek olan bir portre çizdi. Mesleğim hak yoluydu. Kutsaldı. insanla uğraşma apayrı bir meslekti. Getirisinden eşimin ve çocuklarımın gösterdiği sabırla, her şeyde hisseder olduklarını düşünüyorum. Çocuklarım, evlatlarım, canlarım. Belki de babasız büyüdüler desem yanlışı olmayacağını düşünüyorum. Eşimin vurucu ifadesi ile “çocukların büyüyor ama sen göremiyorsun” diyordu. “Evde yangın var sen dışarıdaki yangınını söndürmeye çalışıyorsun” diyordu. Haklıydı da ama dava hakkı olunca evlad-u iyale takılmadan gitmek gerekiyordu. Yol doğru olunca onun da ecrini Rabbim verecekti. Eminim onlar tek hissedarlar ama mesela olan, ben bir şey yapabildim diyemiyorum. Bir şey yapamamama rağmen babalarına sabretmek Onlar için iyi bir hissedarlık idi belki de….
Etrafımı; kırmamaya, ilgilenmeye, sevecen sempatik olmaya çalıştım. Ama geride mesleki gerek akademik gerekse de sosyal konumum olarak enaniyetimi karıştırıp tavan yaptırmışımdır. Bunu kendim göremiyordum fakat etraftan enaniyetimin tavan olduğu konusunda uyarılar alıyordum. Belki bu konuda tevazu gösterip dip yapabilirdim ama olmadı.
Sonuçta şimdi hapisteyim. Hem de aklıma hayalime gelmeyecek bir nedenle. Öncelikle bunu kabullenmek kendi adıma zor bir süreç oldu. Tüm ailemin tam desteğini gördüm. Onlar için merak etmem herhangi bir problemi çözmüyordu. Dolayısıyla burada ki sisteme uyuma sıkıntısını çok ciddi olarak taşıdım. Kabullenmeyince her şeye isyankar bakıyorsun. Çok şükür ki koğuş arkadaşlarımın da desteğiyle burayı “Medrese-i Yusufiye” olarak kabul ettim. Kendimce eksiklerimi belirleyip onları gidermeye çalıştım. Biirçok şeyi kabullendim. Kabullenmediğim ve içimde her zaman sıkıntısını yaşadığım tek ve en önemli şey ailemden ayrı olmaktı. Bunu düşündükçe, her aklıma geldikçe içim içimi yedi. Çoğu zaman duygusallık ön planda oldu. bu da olunca bazı günler, günlük yazamadım, resimlere bakamadım, hatta. düşünemedim (15.11.2017, İzmir Aliağa Şakran, 11:25)